Cumhuriyet'i Geri Almak

ADD Çankaya Şubesi üyesi, Gazeteci-Yazar Işık KANSU'nun Mavi Liste'ye armağanı olan Cumhuriyet Bayramı yazısını paylaşıyor, kendisine yürek dolusu teşekkürlerimizi sunuyoruz.

* * *

Cumhuriyet'i Geri Almak

Cumhuriyetin harcını toplumsal deney evine götürüp ölçme olanağımız olsaydı, çıkan sonuçları şöyle sıralayabilirdik:
      - İnsancılık, yani hümanizma.
      - Reform ve Rönesans’ın birikimi, özetle aydınlanma.
      - 1789 Fransız devrimi ile 19. yüzyıl boyunca yaşanan sanayi devriminin kazanımları…
      - 1917 Rus devriminin esintileri.
      - Tüm ezilmiş halk ve ülkelere örnek olmuş bir bağımsızlık savaşı üzerinde temellenen Türk devriminin özgünlüğü…

Türk Devriminin ana sütü olan Cumhuriyet, 60’lı yılların görece özgür ve eşitlikçi ortamında ilkokullarda öğretildiği gibi “halk yönetimi”dir. Bu kadar basit ve anlaşılırdır.

1960’lı yıllardan 50-60 yıl sonra aynı Cumhuriyeti “diktatörlük” olarak tanımlama basitliği de anlaşılabilir bir şeydir...

Peki, 1923 Devrimini mandacı, gerici bir kadro elinde, Cumhuriyet’i zehirleme, içten çürütme yoluyla ve diktatörlük ile yıkma girişiminde bulunmak basit bir iş midir?

İşte bu, zorlu bir sorudur.

1923 Cumhuriyetini tarihten silmeye yeminli mandacı, gerici kadronun, tepeden aşağıya “ikinci”yi kurgulama açısından azımsanmayacak bir yol aldığı kesin...

Burada, “ikinci Cumhuriyet” değil de “ikinci” demememizin, özel bir anlamı var. Çünkü, oluşturmak istedikleri ikinci, bizim algıladığımız anlamda bir “cumhuriyet” değildir.

İkinci, bağımsız değil, bağımlıdır; mandacıdır.

İkincide, ulus yoktur; eşit, kardeş yurttaşlık yoktur; cemaatler birlikteliği, mezhepçilik ve kavimcilik vardır. Örnek isterseniz, AKP iktidarı döneminde "demokratikleşme paketi" adı altında açılan ve ayrılıkçı-bölücü örgütle görüşmeyle, kadınlara uygulanan ayrımcılıkla, etnik dilde eğitimle, eğitimin gericileştirilmesi ve benzeri uygulamalarla hem yürürlükteki Anayasa ile hem de Cumhuriyet’in kurucu felsefesi ile çelişen uygulamalara bakabilirsiniz.

İkincide halk yoktur, tepesinde oturulanlar vardır. Toplum yararına bir örgüt olarak çatısı çatılması gereken devlet; baskının, korkunun, yasağın ve yabanın aracı konumuna taşınır. Devlet sosyal olmaktan sıyrılır; polis copu olur, özel yetkili mahkeme olur, yandaş medya olur, kafa ütülemeci medyatör olur, kadın şiddeti olur, sansür olur, keyfimin kâhyası olur; ensene biner, inmek bilmez...

Çocukluğumda, yurttaşlık bilgisi kitabımdan, ilk kuşağı olan annemden, babamdan öğrendiğim Cumhuriyet’in ne olduğunu anlardım. Basitti, ama başımı göğe erdirirdi.

İkinci ise basitliği, alçaklığı anlatıyor bana.

Bir şarkı sözü gibidir varıp durduğumuz yer:
“Yaralandım, ama yıkılmadım, ayaktayım.”

Şimdilik ayaktayız. Şimdilik...

Ya yarın?

Yarını yaratmak bizim elimizde.

Egemenliğimizi elimizden egemenlerin almasına baş eğilirse ne olursa, bugün o olmuştur.

Egemenliğimizi egemenlere bırakma anlayışındakilere bakılırsa, millet iradesinin üzerinde bir güç yoktur ve o iradeyi kendileri temsil etmektedirler; dolayısıyla kendilerinden üstün güç yoktur.

Ulusal iradeden ve egemenlikten ne anladıkları bulanık değil, çok belirgindir. Bıraksanız, alıp başlarını gidecekler. Egemenliğin kullanımı için gerekli olan, ama aynı zamanda dengede olması gereken yasama, yürütme ve yargı erklerini, Anayasal kuruluşları, üniversiteleri, kamuoyunu, demokratik kitle örgütlerini ve basını tek başlarına güdülediler. Yetmedi, zorla ele geçirdiler.

Osmanlı’nın torunu olmakla övünüyorlar... Ele geçiremediklerini, zindanda boğduruyor, özgürce yaşam hakkı tanımıyorlar.

Bilinçaltında sakladıkları belliydi: Ülkeyi ilkel şeyhlikler gibi yönetmek. Epey yol aldılar.

Amaçları belliydi: Egemenliğe egemen olmak.

Oldular, eziyorlar.

Bütün bunlara bir de “demokrasi” sosu ekliyorlar:

“Biz halk iradesi ile geldik.”

Sözcüğün tam anlamıyla yanıltmaca... Sanırsınız ki halk, onları tüm kurumlarıyla, temel ilkeleriyle ulusal egemenliğe dayalı laik, demokratik Cumhuriyet ile didişin diye seçmiş. Hatta çökertin diye seçmiş...

Oysa, kavimcilik ve mezhepçilik batağına saplanmış barajlı siyasetin seçeneksizliğinin yarattığı bir demokrasi oyunu oynandı epeydir Türkiye’de...

Egemenliğin asıl sahibi ulusun onuru, bağımsızlığı, özgürlüğü, değerleri yerlerde sürünüyor...

Egemenlik, Ortaçağ bezirgânlarına, ülke pazarlayıcılarına, Cumhuriyet yıkıcılarına yakışmıyor hiç.

Geri alsak iyi olacak...

Işık KANSU