8 Mart'ta Yurdum Kadınları

8 Mart Dünya Kadınlar Günü için Türkiye'de ilk etkinlik 1975'te yapıldı. Birleşmiş Milletler'in, 1975 yılında "Birleşmiş Milletler Kadın On Yılı"nı ilan etmesinin ardından Türkiye'de 1975'te "Kadın Yılı Kongresi" düzenlendi; bu tarihten sonra da -kimi yıllarda yasaklanmasına karşın- 8 Martlar anılmaya başlandı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü, kadınları yurttaş kılan Bilge Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetimizin kurucularına şükranlarımızla anıyor, ADD Çankaya Şubesi Üyesi Necmiye ÇÖLAŞAN'ın Mavi Liste'ye armağanı olan yazısını, kendisine içten teşekkürlerimizi sunarak paylaşıyoruz.

* * *

8 Mart'ta Yurdum Kadınları

8 Mart 1857’de ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi eşit işe eşit ücret istemiyle grev başlatır. Polislerin işçilere saldırısıyla çıkan yangında, barikatları aşamadıkları için 129 kadın işçi ölür. 16 Aralık 1977’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, hak mücadelesinde ölen kadın işçilerin anısına 8 Mart’ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olmasını kabul eder. Ne yazık ki günümüzde 8 Martlar amacından saptırılarak, metalaştırılan kadın bedeni üzerinden kazanç sağlamaya dönüştürüldü. Emek mücadelesinin verildiği kanlı direniş sonucu kabul edilen 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, hediyelerin alındığı, yemekler ve kokteyllerin düzenlendiği eğlenceli bir gün oldu.

Bu yıl da 8 Mart’ta pek çok ikiyüzlülüğe tanık olacağız. Kadına “kadın” demekten çekinenler konuşmalarına "hanım kardeşlerimiz, bayanlarımız, analarımız, bacılarımız, baş taçlarımız" gibi yüceltici sözlerle başlayacaklar. Yöneticiler değişse de kadına karşı bakışın, tavrın değişmediği bir ülkede yaşıyoruz. Atatürk dışında hiçbir liderin biz kadınlara öncelik ve hak tanımadığı güzel ülkemde, son 10 yılda kadın cinayetlerinin artması, yüzlerce kadın ve kızın tacize uğraması bir rastlantı değil, mevcut zihniyetin bir sonucudur. Kazanımlarımız adeta Covid-19 gibi mutasyona uğruyor. Ülkemizin yöneticileri “Dünyada her şey kadının eseridir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ten, akademik kariyer edinmiş dünya çapında kabul gören yayınlara sahip bir kadına “filancanın karısı” diye seslenen yöneticilere geldi. Yüksek yargıda kadın üye sayısının hızla azalması, Anayasa Mahkemesinin 17 üyesinden hiçbirinin kadın olmaması, 81 ilde yalnızca 2 kadın vali olması tesadüf mü? Üniversitelerin sayısı hızla artarken, kadın rektör sayısı hızla düşüyor. 202 rektörden yalnızca 14’ü kadın. Mevcut düzende kadının yerini siyaset ve tarikatlar belirliyor.

Ülke ekonomisinin kriz içinde olması âdeta fırsata dönüştürülerek önce kadınlar işten çıkarılıyor. Çalışan kadınların pek çoğunun salgın nedeniyle çalışma süreleri kısaldı ve gelirleri azaldı. İşten çıkarılanlar, ev işlerinde çalışan kadınlar işsiz kaldıkları gibi yoksulluğa da mahkûm oldular. Beyaz yakalı kadınlar evden çalışmaya başladılar. Mesai saati kavramı kalmadı ve günün her saati erişilebilir oldular. Daha önceleri kendilerine ait olan zamanları evde bakım hizmetine dönüştü. Evin temizliği, yemek, çocukların dersleri derken iş yükleri katlandı. Salgın günlerinde yapılan araştırmalar, ev içi şiddetin ve kadınlarda tükenmişlik sendromunun arttığını gösteriyor. Kadınlar Covid-19’dan ölmüyorsa erkek teröründen ölüyor. En güvenli yer olarak tanımlanan evlerinde kadınlar şiddet görüyor hatta öldürülüyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun açıklamasından 2020 yılında, her ay yaklaşık 30 kadının kocası veya sevgilisi tarafından öldürüldüğünü ve 15 kadının ölümünün de şüpheli ölüm olarak kayıtlara alındığını öğreniyoruz. İstatistiklere göre yurdumuzdaki her 5 kadından 2’si cinsel ya da fiziksel şiddete uğruyor. Gün olmuyor ki kadına taciz, tecavüz, şiddet ya da cinayet haberiyle uyanmayalım. 1980'li yıllarda Duygu Asena’nın yazdığı “Kadının Adı Yok” kitabını konuşurken, 2021 yılında kadın ölümlerini konuşuyoruz.

Laiklik ilkesinin, özgürlük de demek olduğu unutuldu. Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan nüfus sayımlarında yalnızca erkekler ve büyükbaş hayvanların sayıldığını, kadınların sayıma dahil edilmediğini unutanlar, Atatürk’e ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına dil uzatıyor. 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun ile kadınlar ve erkekler eşit hale gelmiş, kadınlar kul olmaktan çıkmış, tek eşlilik zorunlu olmuştur. 1934 yılında seçme ve seçilme hakkına sahip olan biz kadınlara, bugünlerde yeniden rol biçmeye çalışıyorlar. Her gün birileri televizyona çıkıp kadınlara had bildiriyor. Ne yapıp ne yapmayacağımızı söylüyorlar. Kadınların sorunları görmezden gelinirken, kadını yaşatacak İstanbul Sözleşmesini tartışmaya açıyorlar.

Acıların son bulduğu ve kadınların eşit yaşam hakkına sahip oldukları 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günlerine ulaşmayı umuyor ve yaşamlarından koparılmış tüm kadınları saygıyla anıyoruz.

Necmiye ÇÖLAŞAN